bugün

entry'ler (11)

hint bülbülü

siz minimini bir bir iken annenizin banyonuza neyin koyduğu plastik sarı ördekle aynı ses aralığına sahip, sabahın ilk ışıklarıyla başlayıp 15saat ara vermeden ötebilen kuş türü.

alternatif tanım: iki ayaklı işkence.

bellatrix lestrange

harry potter kitaplarındaki karmaşık saçlı kötü karakterdir. evet bu abla voldemort'a aşıktır ancak voldemort'un da ona bir şeyler hissedebileceğini düşünmek yanlıştır. çünkü j. k. rowling'ing anlattığı üzre; voldemort, babası bir aşk iksiri etkisi altındayken rahme düştüğü için aşk ve sevgi gibi duyguları hissedememektedir. bu yönden kusurlu doğmuştur.

çocukken inanılan saçmalıklar

genellikle utanç verici hadiselerdir. hanı ağzımız kapalı mırıldanıyoruz ya.. ben o sesi kimsenin duyamadığı na inanırdım. annemin duyup duymadığını test ederdim sürekli ve duyduğuna bir türlü inanmazdım. beni kandırdığını düşünürdüm. baya salakmışım ha. komik de gerçi bir yandan.

barry manilow

copacabana isimli eserini seslendirirken giydiği sevimli shirt ile hafızalara kazınmış müzik adamıdı r.

görsel
http://i.hizliresim.com/kYD9zy.jpg
http://i.hizliresim.com/voD6Wm.jpg

http://www.youtube.com/watch?v=D8955_YASoQ

aynı zamanda copacabana'sı glee adlı dizinin "guilty pleasures" * isimli bölümünde sam evans karakterini canlandıran chord overstreet tarafından yorumlanmıştır.
o yorum için: http://www.youtube.com/watch?v=YNVZHSJzIkQ

can't smile without you da apayrı mükemmel bir eseridir.
http://www.youtube.com/watch?v=ddIAvB2yilY

bambaşkaları için:

(bkz: weekend in new england)
(bkz: i write the song)
(bkz: mandy)
(bkz: the best of me)
(bkz: bring on tomorrow)

oyuhlanasan

bazı kaynaklarda ohlanasan olarak da geçen, "öyle bir duruma düş ki herkes sana oh olsun oh olsun desin" anlamına gelen, -tahminimce- azerî kökenli bir kelime.

menim toyuğum ağıdı

toyuğu çalan olarak da bilinen bir terekeme türküsüdür. hikayesi şöyledir: efendim zat-ı muhteremlerinin tavuğu ortadan kaybolmuştur ve beyfendi komşusunun çaldığından şüpheleniyordur. tavuğunun muhteşem özelliklerini hatırlayıp içerlenerek komşusuna hafiften diss atmaktadır. sözleri de şöyledir:

"menim toyuğum ağ idi balam
derisi dolu yağ idi balam
düne bu vakit sağ idi balam
sen yasasan toyuğu çalan *
oyuhlanasan toyuğu çalan

neçe ki ben meni yandırdın
sen yanasan toyuğu çalan
oyuhlanasan toyuğu çalan

menim toyuğum çil çildi
kanatları da tel tel idi
toyuğ değil bir fil idi
sen yanasan toyuğu çalan
oyuhlanasan toyuğu çalan

neçe ki meni yandırdın
sen yanasan toyuğu çalan
oyuhlanasan toyuğu çalan

zübeyde hala çıhdı cama
bahtı sağa bahtı sola
toyuğu tutup attı dama
sen yanasan toyuğu çalan
oyuhlanasan toyuğu çalan

neçe ki meni yandırdın
seni yanasan toyuğu çalan
oyuhlanasan toyuğu çalan"

http://www.youtube.com/watch?v=Sh6kngcEQ3M

beklemek

insanı yavaş yavaş öldüren illetlerden -kanımca- sigaradan sonra gelendir. bunun bir kısa vadesi vardır bir de uzun vadesi.

kısa vadesi; durakta otobüs beklemek, arkadaşı/ sevgiliyi beklemek * gibi şeylerdir. bir yandan "nerde kaldı bu?!" diye söylenirken bir yandan beklemenin fizyolojik sıkıntılarıyla uğraşırsınız. ellerde terleme, karın bölgesinde ne idüğü belirsiz hareketlenmeler, volta atma ihtiyacı, oturarak bekleyenlerde bacak bacak üstüne mi atsam kollarımı mı kavuştursam sorunsalı, keşke bunları giymeseydim keşke parfüm sıkmasaydım gibi içsel çatışmalar bu etmenlerin yalnızca bazılarıdır. beklenen kişinin/aracın gelmesiyle ortaya iki ihtimal çıkar: ya bu geliş ve beraberinde yaşananlar beklentinizi tatmin eder ve beyniniz tüm bu gıcıklıkları harddiskten siler ya da beklentilerinizle başınıza gelenler anlaşamaz ve o gün aklınıza o beklenme süreciyle kazınır.

uzun vade ise; sınav sonucu beklemek, iş başvurusu beklemek, okul bitsin beklemek ve sevgili beklemek * gibi beklentilerdir. bunların süreci daha sancılı olur çünkü adı üstünde uzun uzun işkence eder. kimisine kilo aldırır kimine verdirir. bazı takıntılı arkadaşlarda istenmeyen davranış bozuklukları -tırnak yeme, yara soyma, kirpik yolma- yaratır. bir de kısa vadedeki reaksiyonların hepsini beklenen şey akıla düştükçe bünyeye yaşatır. yorucudur oldukça haliyle.

yukarıda sayılan iş bu istenmeyen süreci seven insanlarda, bahsi geçen tepkilerin verilmemesi kurumumuzun etkisi bünyesine dahil değildir.

ağrı günlüğü

genellikle migren hastalarına tavsiye edilen, bunun dışında kronik ağrı sorunu yaşayıp nedenini bulamayanların da kullanabileceği uygulamadır. şöyle ki; ağrı sahibi bir defter alıp her ağrı başladığında gününü, saatini, o an olağanın dışında yaptığı eylemleri, mümkünse o günkü -anki- hava durumunu, bayanlar için regl görüp görmediğini, ve buna benzer ayrıntıları yazdığı günlüktür.

mesela migren hastasısınız ve tetikleyicilerinizin neler olduğunu öğrenmek istiyorsunuz. bu günlüğe başlayın. en az 3 ay devam edin, akabinde tarama yaptığınızda hemen her baş ağrınızda buna ortam hazırlayan faktörleri, en çok tekrar edenleri ya da ağrılarınızın sıklığını ve belli bir periyot izleyip izlemediğini tespit edebilirsiniz.

(bkz: duştan sonra saç kurutmamak)
(bkz: alçak basınç)
(bkz: soğuk ortam - sıcak ortam geçişleri)
(bkz: sınav haftası) vs vs vs

migren

geneli doğuştan gelen, çoğunlukla genetik bir hastalıktır. ailenizde migren tanısı konulmuş insanlar varsa aileye yeni katılan miniklerde belirtileri olup olmadığını kontrol etmekte fayda var.

her yaş aralığı için farklı belirtileri bulunmaktadır. yeni doğanlarda normalin üzerinde kusma -özellikle konumunu değiştirdiğiniz her an kusması-uyandığında gereksiz huysuzluk; daha büyük çocuklarda sürekli karın ağrısı şikayeti -çocuklar nerelerinin ağrıdığını tam tespit edemediklerinden her ağrı için aynı kelimeyi kullanırlar, ona da dikkat etmek lazım- huysuzluk, gereksiz sinir; daha ileriki yaşlarda veletler direk söyler zaten. bu belirtiler varsa ailenizde de bu hastalık bulunuyorsa çocuğunuzu bir kontrole götürün derim (soy ayacını kabataslak çizilip bir ihtimaline bakıp da gidin siz yine de).

bu hastalıktan kurtuluş yok, beraber yaşamayı öğrenip tetikleyicilerinden uzak durulmalıdır. yüksek ışık, telefon ya da benzeri cihazların ışıklarına fazlaca maruz kalmak, yüksek sesle uzun süre takılmak, stress, üzüntü, kaygı, bir şeye uzun süre kafa takmak, ağlamak (özellikle ağladıktan sonraki gün %92 oran veriyorum) ve sınav haftası bu tetikleyicilerdendir. tavsiyem ya bunlardan uzak durun ya da bunlarla ilişkiniz olacağı günler ağrı kesicinizin çantanızda olduğundan emin olun.

sık sık ağrı kesici kullanmayın, karaciğerinize yazık. ayrıca sık kullanmak sistemin o ağrı kesiciye tepkisizleşmesine ve sizi level atlamaya zorlar. boş yere bağımlı olmaya gerek yok. alternatif çözümler arayın. kafa derisine masaj, şakaklara ya da alın ve çevresine masaj, ayak parmaklarına masaj (vallahi bak), elmacık kemikleri ve beraberinde burun kemerini ovmak, işaret parmağı ile baş parmak arasındaki yumuşak bölgeyi 5-6 saniye kadar diğer elin parmaklarıyla sıkıştırmak baş ağrısına iyi gelmektedir. bu yöntemler kişiden kişiye değişir, deneme yanılmayla size iyi geleni bulmanızda fayda var. masajda badem yağı ya da mentollü bir masaj yağı kullanılırsa tadından yenmez. ayrıca çikolata yemek, ilginç bir şekilde çikolata/kakao koklamak, muz yemek, bazı insanlar için kahve içmek ağrıyı hafifletir. hafiflediği an uyuyun derim ben.

eğer ağrılarınız üst üste 3 gün veya daha fazla oluyorsa bir süre ağrı günlüğü tutup akabinde doktora gidilmelidir.

alçak basıncın etkili olduğu günler migreninizin tutma ihtimali yüksektir (bayanlarda regl öncesi ve sırasında da oranları artmaktadır). aynı zamanda toz ya da kum taşıyan lodos da ağrı yapar. hava durumunu takıp etmenizi salık verdim gitti.

son olarak migren öldürmez, süründürür.

özlemek

insanı yer bitirir. hele ki ulaşılınamayacağı biliniyor, buna rağmen vazgeçilemiyor, vazgeçilince daha çok canınız yanacakmış gibi geliyorsa... her gün kalp krizi geçiriyormuşsunuz gibi olur. aklınıza geldikçe daha çok ezilir içiniz, önce muhabbetten/sohbetten kesilirsiniz. sonra yemeden içmeden... ortamlardan uzaklaşırsınız; ailenizden, arkadaşlarınızdan, dostlarınızdan. her sabah dalağınız, böbreğiniz ya da herhangi ulvî bir organınız eksikmiş gibi uyanırsınız güne. gece gündüz bir gölgeniz vardır artık, tebrik ederiz.

acilen depresifliğinizi daha da arttırma ihtiyacı hisseder ve nerede gözyaşlarına boğulacağınız film varsa gider izler, nerede böğrünüze öküz oturtan şarkı varsa bulur dinlersiniz. içten içe bir sadist yanınız vardır ve o çaktırmadan zevk alır çektiklerinizden.

özlenilen şey belki memlekettir, belki sevgili, belki de patates kızartması kim bilir? reaksiyonlar hep aynıdır, özlenilenenin kim/ne olduğu yalnızca özlenme süresini etkiler. velev ki; patates kızartması yiyinceye, memleket gidinceye, sevgili ölünceye kadar özlenir. siz değil, sevginiz ölünceye kadar. sevginizin azraili de sizsinizdir sevgili okur. kimi insanın gönlü kelebek gibi kıpır kıpır olur; bir ota konar bir oduna. kimi insanınki kartal gibi olur kolay kolay konmaz. kimininki de tavuk gibi olur uçmaz bile. ancak unutulmamalıdır ki tavuk uçar da o kısacık sürede, olur da, bir yere konarsa hayatta uçmaz bir daha. sonuçta herkes sevebilir. ancak her insanın sevgisinin belli bir ömrü vardır ve buna onun kişiliği karar verir. kişiliğinizin belirledigi ömür dahilinde de ölür ölür, daha çok ölürsünüz efendim. saygılar.

koku hafıza ilişkisi

koku nöronları beyne hipotalamusa uğramadan, direk, gittiğinden diğer duyulara göre daha samimi bir ilişkidir bu ilişki. derler ki -evet, isviçreli bilim adamları- insan hafızasını dahi kaybetse, koku verilerinin depolandığı alan hasarlanmadığı sürece, koku hafızası unutulmaz, silinmez. bu yüzdendir ki hafıza kaybı yaşayan bireylerde koku duyusuyla hafıza geri getirilmeye çalışılır. aynı sebeptendir ki bir insanın her özelliğini, kişiliğinin her ayrıntısını unutsanız dahi.. kokusunu unutamazsınız.